Sağlık kavramı
Yakın zaman kadar sağlık; "hastalığın ve sakatlığın olmayışı", hastalık da "sağlık olmama" gibi dar bir çerçeve içinde tanımlanıyordu.
Bu görüş bireyi etkileyen ruhsal ve sosyal faktörleri önemsemiyordu. Oysaki sağlık çeşitli faktörler tarafından etkilenir. Bu faktörler; sosyal, kültürel, ekonomik, fizik ve biyolojik olarak gruplanabilir.
Sağlık değişik ototriteler tarafından farklı biçimlerde tanımlanmıştır.
Dünya Sağlık Örgütü, sağlığı "sağlık sadece hastalık ve sakatlığın olmayışı degil, fiziksel, sosyal ve mental yönden tam bir iyilik halidir" biçiminde tanımlamaktadır(1974) .
Bu tanım kapsamlı gibi görünse de düşük ekonomik durumda olan ülke insanına yanıt verememektedir.
Ayrıca bu tanımdaki "iyilik hali" tam olarak ne anlama geldiği ve iyilik halinin dereceleri var mıdır sorularını akla getirmektedir.
Sağlık kavramını subjektif ve objektif olarak ikiye ayırıp irdelemek, bu sorulara yanıt olabilir.
Subjektif olarak sağlık; Bireyin kendisinin, fiziksel, sosyal ve ruhsal yönden durumunu algılaması halidir. Bu bakış açısına göre birey, hasta olmadığı halde kendisini hasta , ya da hasta olduğu halde kendisini sağlıklı algılayabilir. Bu nedenle hemşire hastanın subjektif olarak sağlık algılayaşını bilmelidir.
Objektif olarak sağlık; Doktor muayenesi ve tanı testleri sonuçlarına göre belirlenen hastalığın olmamasıdır. Bu durumda bir kişiye sağlıklı diyebilmek için, hem bireyin kendini subjektif olarak sağlıklı algılaması hem de objektif olark gerçekten sağlıklı olması halidir. Sağlıklı yaşam her bireyin temel hakkıdır. Ülkemizde sağlık hakkı ilk kez 1961 Anayasası'nda yer almıştır. 1982 Anayasası'nda da herkesin yaşama, maddi, manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu belirtilmiştir.
Hastalık kavramı
Sağlık kavramıyla hastalık kavramı daima çağrışım yapar, bu nedenle hastalığı da tanımlamak gerekir.
Hastalık, sadece doku ve hücrelerde yapısal ve fonksiyonel olarak anormal değişikliklerin yarattığı bir durum değildir. çünkü hastalık yalnız biyolojik bir süreç olarak kabul edilmemektedir.
Aynı zamanda sosyal ve kültürel bir olgudur. Bir toplumda hastalık sayılan bir durum, diğer bir toplumda hastalık sayılmayabilir.
Değişik kültürlerde bireyin hasta olarak kabul edilmesi, bazı ölçülere göre değerlendirilir. Örneğin; bireyin kendisinden beklenen işi yapıp yapmaması, hastalığın o toplumda yaygın olması gibi ölçütler vardır.
Bu günkü bilgilerimize göre hastalık nedenleri, bireysel ve çevresel nedenler olarak gruplandırılmaktadır.
Bernard ve Cannon ilk olarak insanın çevresinden ayrı düşünülemeyeceğini belirtmiş, ikinci olarak "iç ortam" kavramını tanımlamış, üçüncü olarak "hastalığın hem iç ortamdaki dengenin bozulması, hem de iç ortam ile dış ortam arasındaki ilişkinin bozulmasından kaynaklandığını" ve dördüncü olarak da "hastalığın sadece bu dengenin bozulması olmayıp, bazı adaptasyon mekanizmaları ile bozulan bu dengenin düzeltilmesi çabası" olduğunu belirtmiştir.
İnsanın organizması iç ortamın devamlılığını sağlamak için, bütün organları ile tam uyum içinde çalışmaktadır.
Bu çalışma fizyolojik dengenin devamlılığını sürdürmeye yönelik bir çalışmadır. Oysa bireyin psikolojik durumu da fizyolojik dengeyi etkilemektedir.
İnsan organizmasının iç ortamın devamlılığını sağlanması için, psikolojik ve fizyolojik dengenin bir arada bulunması gereklidir.
Selye, hastalığın oluşumunda stresin etkisi üzerinde durmuştur. Hemşirelik bakımının temel amacı, iç ortamın devamlılığını korunarak, sağlıklı durumun sürdürülmesini sağlamak ve hastalık halinde bozulan dengenin düzelmesine yardımcı olmaktır.
İnsanların yaşamlarını sağlıklı olarak sürdürebilmeleri için, karşılanması gereken temel gereksinimleri vardır. Hasta birey, bu gereksinimlerin bazılarını kendi kendine karşılayamayacak durumda olan bireydir.
Hemşire hasta bakımında, hastanın karşılayamadığı gereksinimleri karşılamada ve hastanın gereksinimlerini kendi kendine karşılayabilir hale gelmesinde yardımcı olarak, iyileşme sürecine katkıda bulunur. Özetle diyebiliriz ki; hastalık durumunu da yalnız bir hastalığın rahatsızlığın olması ile açıklanamaz.
Hastalık anormal bir durum olup, bireyin fiziksel, emosyonel, entellektüel, sosyal ve ruhsal fonksiyonlarını daha önceki haline göre azaltır ya da tüketir.
Hastalık bireyin;
- Çevresi ile uyumunu
- Etkileşimini
- Üretkenliğini
- Verimliliğini
- Kendi içindeki denge durumlarını bozar.
Hastalık da sağlık gibi çok boyutlu bir kavramdır. İnsandaki yaşam dengelerini tümü ile değiştirebilir.
Bütüncül sağlık kavramı
Uzun yıllar sağlık ve hastalık,"fiziksel rahatsızlık" ya da "iyi oluş hali" olarak alğılandı. Geleneksel hastalık kuramlarına baktığımızda, insanın bir bütün olarak ele alınmadığını, sadece hasta olan organına ve hastalığına yogunlaştığını görüyoruz.
Örneğin; Descartes (dekart), insanı bir makine, hastalığı da bu makinenin bir bölümündeki bozukluk olarak ele almıştır.
Diğer bir görüş ise, "Hastalık, sadece tek bir organ ya da sistemi etkiler, beden ile akıl arasında hiçbir etkiletişim yoktur". Bu görüşe göre zihin felsefenin, beden ise tıbbın ilgi alanına girer.
Böylece bireyi etkileyen sosyal ve ruhsal baskılar, gözden kaçırılmış oldu.
İlk defa hipokrat; etkileşim kuramı ile akıl ile bedenin birbirini etkilediğini savunmuştur. Hipokratın bu görüşü, geleneksel kuramların yetersizliğini ortaya koymuş ve yeni kuramların gelişmesine neden olmuştur.
Daha sonra 1926 yılında Kuzey Afrikalı J.Chiristian Smits "holistik" kavramını ortaya atmıştır. Holistik görüş felsefi bir anlam taşır ve "bütüncül görüş" anlamına gelir. Günümüzde "bütüncül sağlık" görüşü; tüm insanlara kendi çevreleri içinde yaklaşım gösterilmesini öngörür ve bireyin fiziksel, mental, ruhsal, sosyal bir varlık olduğunu ve her bireyin diğerlerinden ayrı bir nitelik taşıdığını kabul eder.
Çağdaş kuramcılar arasında, Bernard, Cannon, Selye, Herold Wolf ve Steward Wolf sayılabilir.
Çağdaş görüşe göre birey bir bütündür; çeşitli organlar arasında, akıl ile beden, insan ve çevresi arasında etkileşim ve ilişki vardır. Bu görüş hastalığın kendisi ile birlikte, bireyin hastalığa karşı tepkisini de ele almaktır. Görüldüğü gibi, bir kişinin sadece var olan sorununu görmek, onun çözümü ile uğraşmak yeterli değildir.
Soruna köklü çözüm getirebilmek için, bu sorunun nereden kaynaklandığını araştırıp bulmak önemlidir. Çünkü ilgi alanımız insandır. bir insanın, parçalar hlinde değil, çevresiyle bir bütün olarak ele alınması gerekir.
Bu nedenle, hemşire sağlığın korunmasında ve tedavi hizmetlerinde hemşirelik bakım planını, bütüncül yaklaşım kavramı çerçevesi içinde ele alıp gerçekleştirmelidir.
KAYNAK: hemsiresite.blogspot.com