İnsan beyni, birçok komplike ve karmaşık işlevsel özelliklerin gerçekleşebilmesinde ve yaşamın ideal bir düzeyde yaşanmasında çok büyük önemi olan hayati organlarımızdan birisidir. Bu kadar önemli bir organın gelişimsel süreçleri de bireyin anne karnından itibaren gelişimsel dönemleri boyunca da önem verilmesini ve dikkat edilmesini gerektirmektedir.
İnsan, psikolojik olarak da yaşam döngüsünde var olan bir varlıktır. Bu yüzden bireyin yaşamı boyunca psikolojik dengesinin sağlanması, sürdürülmesi ve korunması önemlidir. Bu dengenin bozulması ve sağlanamaması durumlarında ise psikolojik sorunlarla karşı karşıya gelmek mümkündür. Bu yüzden ruh sağlığının korunması ve sürdürülmesinin sağlanması uzun bir süreci kapsamaktadır. Bu sürece baktığımızda psikolojik sorunların ana kaynağını tek bir şeyin oluşturduğunu söyleyemeyiz.
Gündelik yaşamda karşılaşılan stresli durumlar, sevilen bir kişinin kaybı, başarısızlık, bazı kesim insanların başkaları üzerinde psikolojik baskı davranışları ve bunun gibi birçok neden kendimizi kötü hissetmemize neden olmaktadır. Kişi kendini kötü hissettiren durumlar olduğunda veya yüzleşmesi gereken kötü bir durum varlığında bazen inkâr bazen de kaçış davranışları gösterebilmektedir. Bu davranışlar insanın psikolojik sağlığı konusunda yaptığı doğru bir davranış değildir.
Bireylerin yaşanılan olumsuz ve kötü hissettiren durum veya problemle ilgili baş etme mekanizmalarını etkin ve verimli bir şekilde kullanarak bu olumsuzluklarla yüzleşmesi ve bu kötü hislerin üstesinden gelmeyi başarması gerekmektedir. Aksi halde psikolojik sorunların oluşmasına zemin hazırlanılmış olmaktadır. Bunun önlenmesi için en önemli faktör ise iletişimdir.
Kendini kötü hisseden veya olumsuz bir yaşantıyla karşı karşıya kalan ve bu kötü durumla yüzleşmenin kolay olmadığı durumlarda bireyin kendisine yakın hissettiği kişilerle konuşması, düşüncelerini anlatması ve acısını paylaşması bireyin yüzleşmeye çalıştığı bu kötü durumlarla etkin baş etme mekanizmasını kullanabilmesine katkı sağlayacaktır. İnsan iletişim kurmayıp kendini ifade etmeyerek hissettiklerini, içinde yaşadıklarını içinde saklayarak veya yüzleşmek yerine unutmaya çalışıp düşüncelerini bastırarak kendi ruh sağlığına zarar vermektedir.
Paylaşılmayan veya yüzleşilmeyen kötü durumlar insanın içerisinde, boş bardağı doldurmaya başlayan su gibi bir etkiye sahiptir. İnsan, kötü hissettiren duygularını veya yaşanılan gündelik sorunlarını içerisinde biriktirdikçe her seferinde biraz daha ruhsal sağlığını olumsuz etkilemektedir.
Bardak dolduktan sonrasında ise en ufak bir olumsuz yaşantı insanın, dışa yansıyan davranışlarında freni patlamış bir araç gibi davranışlar sergilemesine ve birtakım ruhsal bozuklukların ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Bu yüzden kişinin ruhsal sağlının korunması ve sürdürülmesinde en önemli görev kendisine düşmektedir. Ayrıca birey olarak her ne kadar günlük yaşantımızda yaşadığımız sevinçleri veya üzüntüleri paylaşırsak o derece o duygunun dışa vurumu sağlanmış olur ve ruhsal sağlığımızın korunması için gerekli olan bireyin kendini ifade etmesi de gerçekleşmiş olacaktır. Bu sebepten bireysel olarak içe dönük bireyler olmaktan çok dışa dönük bireyler olmamız ruhsal sağlığımız açısından önemlidir.
Metin Yüksel ATAR