Şok; Hayati organların normal kanlanamaması yani yetersiz doku perfüzyonudur.
Cerrahide şok ise; ameliyat olacak hastanın preoperatif, intraoperatif ve postoperatif süreçte herhangi bir şok (travma) çeşidiyle karşı karşıya kalabilme durumudur ve bu süreç, hemşirenin çok dikkatli bir hemşirelik bakımı yapmasını gerektirmektedir.
Şokun birçok çeşidi bilinmektedir fakat cerrahide en sık karşılaşılan şok hipovolemik şoktur. Hasta vücudu bu şok türleriyle ameliyat öncesinde ameliyat sırasında veya ameliyat sonrasında karşılaşabilmektedir. Karşılaşmanın önlenebilmesinde hemşirenin ameliyat öncesi verdiği hasta eğitiminin çok büyük katkıları vardır.
Ameliyat öncesinde şok görülme nedenlerine baktığımızda;
- İlaçlar ve travmaya bağlı kanama
- İç organ delinmeleri
- Pnömotoraks nedenleriyle şok görülebilmektedir.
Ayrıca, ameliyat öncesi hastaya verilen ilaçlar hastada anaflaktik şok görülmesine neden olabilir. Ameliyat öncesi antihipertansif ilaç alan hastalarda ise anestezi ve ameliyat esnasında şok gelişebilmektedir. Ameliyat öncesi verilen narkotik ve trankilizan ilaçlar da anestezi sırasında hipotansiyonu şiddetlendirebilmektedir. Ameliyat öncesinde bu tür olayların yaşanmaması için hastanın ameliyat hazırlığında çok dikkatli ve titiz bir bakım çalışması yapılması gerekmektedir.
Acil ameliyata alınması gereken hastalarda ise;
- Kaza - travmaya bağlı iç organ delinmeleri
- Kırıklar
- Kanamalar
- Pnömotoraks
- Mide duodenum ülseri
Özofagus varisleri perforasyonları ve kanamaları sonucu vücutta kan ve sıvı kayıplarına bağlı olarak şok görülebilmektedir.
Anestezi ve ameliyat esnasında;
- Hastada kan ve sıvı kaybı olması
- Yanlış kan gruplu kan transfüzyonu yapılması
- Ameliyat süresinin uzun sürmesi
- Venöz dönüşün mekanik obstrüksiyonu hastada şok gelişmesini tetikleyecektir.
Ameliyat sonrası süreçte ise; erken dönemde, Hastanın ameliyattan kan veya sıvı kaybıyla çıkması, solunum yollarının iyi aspire edilmemesi, anestetik ilaçların etkilerinin devam etmesi, kardiyak aritmi gibi nedenlerden dolayı hasta şokla karşı karşıya kalabilmektedir.
Beden ağırlığının % 7.5 ini oluşturan kan hacminin
- %15-20 si süratle kaybolursa hastada hafif şok
- % 40 ı kaybolursa hastada ağır şok gözlenir.
Şok tedavisinde hastaya;
- Sistolik kan basıncı 80 mmHg ya eşit veya az olması
- Nabız basıncı (Sistol-diastol) 20 mmHg ya eşit veya az olması
- Nabız hızı 100 mmHg ya eşit veya fazla olması
Durumlarından en az ikisinin bir arada görülmesiyle şok tedavisine başlanır.
Bu tedavi kapsamının amacı, hastada doku perfüzyonunu artırmaktır. Bu kapsamda hastaya sıvı tedavisine, ilaç tedavisine, pulmoner destek ve oksijen tedavisine başlanır.
Sıvı tedavisiyle;
- Hastada intestinal obstrüksiyona bağlı kusma görüldüyse hastaya serum fizyolojik - ringer laktat verilmektedir.
- Hastada 1500 ml üzeri kan kaybı mevcutsa Kan transfüzyonuna başlanılır.
İlaç tedavisiyle vücudun ihtiyaç durumuna göre Vazokonstriktör ilaçlar, Vazodilatatör ilaçlar veya kortikosteroidler verilerek hastanın şok durumundan kurtulabilmesi sağlanmaktadır.
Pulmoner destek ve oksijen tedavisiyle ise Şoktaki tüm hastalara %40-50 yoğunluğunda oksijen maske verilmektedir.
Bütün bu tedavi uygulamalarının tek amacı Şok nedeniyle hasta vücudunda gelişen yetersiz doku perfüzyonunu gidermek ve organların doku perfüzyonunun artırılmasını sağlamaktır.
Metin Yüksel Atar
İlgili içerik; Cerrahi hastalıkları ve hemşirelik bakım planları