Yaşadığımız toplumsal yapıda her bireyin içinde yaşadığı sosyal çevrede birçok bireyler arası iletişim ve etkileşimlerin gerçekleştiği bilinmektedir. Bu etkileşim ve iletişimde bireylerin birbirlerine karşı davranışları her bireyde farklılık gösterebiliyor olsa bile cinsiyet üzerinde bakıldığında toplum yapısında kadın veya erkek için yüklenilen anlamın toplumun yapısıyla yakından ilişkili olduğu görülmektedir.
Bu durum kültürel yapılanmalarda farklı olan toplumsal cinsiyetin bir göstergesidir. Toplumsal cinsiyeti, yaşanılan toplum içerisinde kadın veya erkek cinsiyet grupları için toplumsal yapı içerisinde zamanla oluşturulup topluma özümsetilen, benimsetilen kadınlara veya erkeklere özgü belirli anlam yüklemeleri olan beklentiler, inançlar, fikir ve imaj rollerini tanımlayan bir toplumsal fikir yapılanması şeklinde tanımlayabiliriz.
Bu tanımdan da anlaşılacağı gibi bireylerin içinde yaşadığı tolumun kültürel ve sosyal yapısının etkisiyle bahsedilen toplumda kadına veya erkeğe verilen anlam ve rol yüklemesi farklılıklar göstermektedir. Bu farklılıkların toplumun cinsiyet yapısı üzerinde olumlu etkileri olabileceği gibi olumsuz etkileri de bulunmaktadır. Günümüz toplum yapısına baktığımızda olumsuz etkilerin olumlu etkilere kıyasla daha fazla etki ortamına sahip olduğunu söyleyebiliriz.
Olumsuz etkilerin genelinde gündelik yaşamda gözlemlediğimiz veya karşılaştığımız toplumsal yapıda gerçekleşen cinsiyet eşitsizlikleri göze çarpmaktadır. Bu etkilerin oluşumunda her ne kadar toplumsal yapının kültürü, yaşanılan kültürel ve sosyal yapı içerisinde kadına ve erkeğe yüklenilmiş olan anlamın farklılıkları yer alıyor olsa bile genel manada sosyal medya ve gündelik yaşamda meslek grupları olsun, iş seçenekleri olsun bunun gibi birçok konuda toplum içerisinde cinsiyet konusunda kalıplaşmış düşünce yapılarının özümsenmesine sebebiyetler verilmektedir.
Günlük yaşamda en sık karşılaşılan toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinden birisini kadının doğurganlığı ile veya cinsel obje olarak ön plana çıkarılıyor olması olarak görmek mümkündür. Bir başka örnekte ise erkeğin sadece iş hayatıyla ilgilenip ev işlerine hiçbir şekilde karışmadan hayat sürmesinin yanı sıra kadının iş hayatının yanında bütün ev işleriyle de ilgilenme zorunluluğu varmış gibi bir algı sisteminin toplumsal yapıda büyük çoğunluk tarafından normalleşmesine ortam hazırlanmış olması görülebilmektedir.
Her birey, biyolojik yapısı gereği cinsiyetini seçme hakkınsa sahip olamadığı gibi sahip olduğu cinsiyetin üzerinden ayrıştırıcı veya kendisini üstün görücü davranış ve düşüncelerde bulunabilme hakkına sahip değildir. Ancak bu hakka sahip olunmadığı halde toplumsal yapımızda sık sık karşılaştığımız erkeği kadından üstün görme, kadının evin bütün işini yapma zorunluluğu, erkeğin ev işlerine elini sürmemesi veya aile hayatında kadının düşüncesi önemsenmeden aile içi kararlar alınması ve bunun gibi birçok örnek toplumsal yapımızın büyük bir bölümündenormal ve olması gereken bir şey olarak ifade edilmektedir.
Toplumsal yapımızda her ne kadar bu durum normal davranış normları olarak sayılıyor gibi görünse de gerçekte olması gereken cinsiyet eşitliğinin sağlandığı, kadın ve erkeğin eşit şekilde sosyal yapıda - aile yapısı içerisinde eşit haklara sahip, düşüncelerin rahatlıkla ifade edilebildiği ve ortak karar sistemiyle yaşantı süren aile yapısının var olmasıdır. Ancak böyle bir yaşantı sistemiyle toplumsal cinsiyette eşitliğin sağlanmasına katkıda bulunulabilir.
Bahsetmiş olduğumuz bu eşitsizliklerin olumsuz sonuçlarında ise aile içi kadına şiddet, kadın tacizleri, kadının güçsüz ve zayıf iradeli bir obje olarak görülmesi, kadın tecavüzleri veya kadının özgür iradesiyle karar alma mekanizmasında başkaları tarafından getirilmeye çalışılan kısıtlamalar ve bunun gibi birçok olumsuz sonuçlarla karşılaşmak mümkün hale gelmektedir.
Bu olumsuzlukların ortadan kalkması veya meydana gelmesinin önlenmesi için ise sadece kadınlara değil bütün toplumsal yapıya görevler düşmektedir. Çünkü bireyler toplumsal bir yapı içerisinde yaşamlarını sürdürmektedir ve herhangi bir kesimin karşılaşacağı olumsuz yaşantıların etkileri bütün toplum yapısında yansımalara neden olmakta ve kitlesel etkilenmelerin oluşumuna zemin oluşturmaktadır.
Metin Yüksel ATAR