Prof. Dr. Gülnaz Gülmez KARATAY ile hemşirelik üzerine

Munzur Üniversitesi öğretim görevlisi Prof. Dr. Gülnaz Gülmez Karatay hocamız ile hemşirelik üzerine güzel bir röportaj gerçekleştirdik. Bu güzel röportaj ile sizleri baş başa bırakıyoruz.

Sizleri röportajla başbaşa bırakmadan önce röportaj davetimi geri çevirmeyen Prof. Dr. Gülnaz Gülmez KARATAY hocamıza teşekkürü borç biliyorum.
 


Öncelikle sizleri tanımayan okuyucularımıza kendinizi tanıtabilir misiniz?

  • 2000 yılında Dicle Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu’ndan mezun oldum.
     
  • 2001 yılında Kafkas Üniversitesi’nde Araştırma Görevlisi olarak göreve başladım.
     
  • 2003 yılında Hacettepe Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu Halk Sağlığı Hemşireliği Anabilim Dalı’nda Yüksek Lisans programını, 2007 yılında ise aynı üniversitede doktora programını tamamladım.
     
  • 2008-2010 yılları arasında Kafkas Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu’nda öğretim üyesi olarak akademik ve idari görevlerde bulundum.
     
  • 2012 yılından beri doçent ünvanıyla Munzur Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu’nda görevimi sürdürmekteyim.
     

Munzur Üniversitesi’nin eğitim kalitesi ve öğrencilere sunduğu olanaklar nelerdir?

Üniversitemiz 2008 yılında bölümümüz ise 2010 yılında kuruldu. Dolayısıyla kurumsallaşma süreçlerinin henüz başında sayılırız ve bölümümüz şu anda tamamen lisans eğitimine odaklanmış durumdadır. Üniversitelerdeki lisansüstü eğitim ile ilgili rekabet ortamının dışında kalarak, lisansüstü eğitim başlatabilmek için koşulların olgunlaşmasını beklemekteyiz.

Bölümümüzün temel vizyonu toplum sağlığını koruma, geliştirme ve sürdürmede bakım, eğitim, araştırma, yönetim, danışmanlık ve liderlik rollerini etkin kullanabilen, iletişim kurma, kriz yönetme ve sorumluluk alma becerileri gelişmiş aynı zamanda toplumsal sorunlara duyarlı, bilimsel düşünebilen, güvenilir hemşireler yetiştirmektir.

Ancak bu hedefleri gerçekleştirmemiz önünde bazı engellerimiz bulunmaktadır. En önemli engellin altyapı olanakları ve klinik alan yetersizliği ve öğretim elemanı eksikliği olduğunu söyleyebiliriz. Bölümümüzde öğretim elemanı başına düşen öğrenci sayısı uluslararası standartların oldukça üzerindedir. Tek avantajımız ise bölüme gelen öğrenci sayısını 35-40 olarak (geçişlerle birlikte) sınırlayabilmemizdir. Dolaysıyla klinik alanlarda öğrenciyle hemşirelik bakım sürecini etkin kullanarak bire bir çalışma olanağı bulmaktayız. Bu şekilde öğrencilerin öz yeterliliklerini de desteklemeye çalışmaktayız.

Özellikle günümüzde globolokal eğitim yaklaşımı eğitimde evrensel ilkeler yanında, yerel dinamiklerle de bütünleşebilen, yerel sorunları göz ardı etmeyen bir yaklaşımı gerekli kılmaktadır. Bu doğrultuda Munzur Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu Hemşirelik Bölümü öğrencilerinin eğitimi içerisinde toplumla bütünleşme, kültürel bakım sunma ve yerel dinamiklerle temas kurma ve bu dinamikleri harekete geçirme olanakları fazladır. Aynı zamanda ilimizin kültürel dokusunun farklı olması öğrencilerin interkültürel düşünme ve bakım verme becerilerini de gelişmektedir.

Diğer yandan öğrencilerin felsefik, sanatsal ve kültürel açılardan da donanımlı hale gelmeleri için ilimizin avantajlarından yararlanmalarını teşvik etmekteyiz. Öğrencilerimiz sanayinin olmadığı ekolojik bir kentte eğitim aldıkları için her fırsatta doğayla ilişkilerini geliştirmelerini, doğa sporlarına yönelmelerini (rafting, kayak, doğa yürüyüşü) teşvik etmekteyiz.

Kısacası hemşireyi bir bütün olarak gördüğümüz için öncelikle kendisini gerçekleştirmesi, öz-saygısını artırması ve toplumla ilişkilerini geliştirmesi gerektiğini, aksi halde mutlu hemşire modelleri oluşturamayacağımızı düşünmekteyiz.
 


Nasıl bir hemşire yetiştimek istiyorsunuz?

Genel olarak sağlık özelde de hemşirelik yüksek riskli bir endüstri olarak görülür ve oldukça kritik bir alandır. Hemşirelik kanun ve yönetmelikleri, malpraktis yasaları, özel sektör hemşireleri sürekli olarak nitelikli olmaya zorlamaktadır. Biz de öğrencilerimiz temel düzeyde kazanması gereken yeterliliklerle ilgili sıfıra yakın bir hata payı ile mezun olmalarını istemekteyiz. Ancak bu tavır aşırı idealize edilmiş bir tavırdır çünkü hemşirelikte taban puanlar artmadığı, uygun olmayan alanlardan dikey geçişler engellenmediği, eğitici sayısı ve beraberinde yeterliliği artırılmadığı, her şeyden önemlisi hemşirelikle ilişkisi olmayan diğer disiplinlerin istismarına maruz kalmamız önlenmediği sürece bunu başarmamız imkansızdır.

Hemşirelik eğitiminde amacımız öğrencileri, teorik ve pratik açıdan mesleki olarak donatıp sonra gerçeklerle örtüşmeyen bir piyasa ilişkisi içerisinde mutsuz etmek de değildir. Bilgi ve beceri yanında mesleki sorunlara bütüncül olarak bakabilen, kritisizm yeteneği gelişmiş, mesleki eylemlerinin sorumluluğunu alabilen, pro-aktif hemşire sayısını her geçen gün artırmak durumundayız, bu zaman alacak olsa da.
 


Öğrencilerinizle yaşamış olduğunuz etkileyici bir anınızı Hemsire.Com okurlarıyla paylaşır mısınız?

Halk sağlığı uygulamalarında son sınıf öğrencilerimizden biri, kızı doktor olan emekli bir öğretmene ev ziyaretleri gerçekleştirmekteydi. Hastanın bakım gereksinimleri oldukça fazlaydı ve öğrencimizin performansı hem hastada hem de kızında memnuniyet yaratmıştı.

Dönem sonunda öğrencinin defterini değerlendirirken, sayfaların arasında bir mektup buldum. Emekli öğretmenimiz üşenmeden düzgün el yazısıyla bir sayfalık mektup yazmıştı. Açıp okuduğumda bunun bir referans mektubu olduğunu gördüm.

Öğrencinin yeteneklerinden insani ve toplumsal duyarlılıklarından bahsedip, öğrenciyi işe almamızın ne kadar faydalı olacağını, yani öğrencimizi bize tavsiye ediyordu. Öğretmenimiz bir süre sonra yaşamını yitirdi tabiii… ancak aile hekimi olan kızı hala öğrencilerimize oldukça sempatik yaklaşmakta, eğitimimizi önemsemekte, köy ziyaretlerine giderken öğrencileri de yanında götürmektedir.

O mektubu 3 yıl panomda sergiledikten sonra bu yıl kaldırdım. Çünkü yeni deneyimlere yer açmam gerekiyordu.
 


Akademisyenler ile klinisyenlerin ortak çalışabileceği, fikir alışverişi yapabileceği bir ortam nasıl kurulabilir? Bu konuda düşünceleriniz nelerdir?

Mevcut eğitim modelinde hastane ortamında “profesyonel yabancılar” olarak kalmaktayız. Kliniklere penetre olmak, rutin işleyişi bozmadan çalışmalara entegre olmak oldukça zor olmaktadır. Bu nedenle klinik uygulamalarda rehber hemşirelerin kullanılması uygun bir yaklaşım olabilir. Nitekim yurtdışı örneklerinde de bunu görebilmekteyiz.

Ancak rehber hemşirelerin mutlaka ön eğitimden geçirilmesi, beklentilerin ortaklaştırılması ve zaman zaman teorik eğitime de katkı sunabilmeleri önemlidir. Akademisyen hemşirelerin de hastane ortamında klinisyen meslektaşlarıyla karşılıklı dayanışma içinde ortak çalışma kültürünü destekleyecek projeler üretmeleri, hastanenin ilgili komite ya da komisyonlarda görev alabilmeleri (ör. enfeksiyon kontrol komitesi, etik komisyon vb.), öğretim elemanı sayısının yeterli olduğu yerlerde hastane yönetim kademelerinde görev alabilmeleri işbirliğini artıracaktır.

Amerikan eğitim sistemi içerinde, eyaletlere göre değişmekle birlikte, gözlemleyebildiğim kadarıyla hemşire akademisyenler araştırmacı ve klinisyen olarak ayrılmaktaydı. Tamamen hastane içerisinde yer alan hemşirelik okullarında klinisyen hemşire akademisyenler aynı zamanda hastanenin bir parçası gibi davranmakta ve çalışmaktaydılar.

İtalya’da ise mentörlük sistemi içerisinde hemşire akademisyenlerin kliniklere 6 aylık sürelerle görevlendirildiğini gördüm. Bunlar benim kişisel olarak gözlemlediğim farklılıklar. Elbette literatürde değişik düzeylerde işbirliği örneklerine rastlamak mümkün.


Hemşirelikte keskin bir otorite olabilecek ve hemşirelik adına söz sahibi olan bir kurumun oluşturulması için bir çalıştay var mıdır? (varsa akademi bunun neresine konumlandırılmıştır?)

Günümüz Türkiye’sinde hemşirelikte onlarca özel dal derneğinden bahsedebiliriz. Bu dernekler kendi kapsam alanları içerisinde hemşirelik hizmetlerinin gelişmesi için birtakım faaliyetler yürütmektedirler. Ancak bu kadar mikro yapıyı bir araya getirme ve bir enerjiye dönüştürme noktasında önemli sorunlarımız var.

Türkiyeli hemşirelerin güç ve yetki meselesinde kendilerini doğru argümanlarla ortaya koyabilmeleri için her bir branş derneğinin kendi dar alanında çıkması ve güçlerini birleştirebilecekleri ortak bir platforma doğru yol almaları elzemdir. Türkiye’de hemşireler birliğinin oluşturulabilmesi için en uygun çatı yapı Türk Hemşireler Derneği’dir. THD’nin Örgütlenme geçmişi ve birikimi ile Türkiye’de hemşireliğe daha fazla yol açabileceğini düşünmekteyim.
 


Hemşirelikte inovasyon çalışmalarına sermayenin ilgisi nasıl çekilebilir ne yapılmalı?

Hemşirelikte inovasyon günümüzde en fazla konuşulan konular arasındadır. Sağlık bakımında bilgi ve teknolojinin meta değeri olan ürünlere dönüştürülmesi beklentisi piyasa gereksinimleri arasındadır. İçinde yaşadığımız yüzyılın ve ekonomi politikaların ruhuna uygun olarak hemşireler de bu sürecin dışında kalamamaktadır.

Ancak hemşirelerden beklenen inovatif çalışmaların/ürünlerin, maliyet/yarar, gereklilik, bakım kalitesine etkisi gibi bazı etik sorulara da cevap vermesi lazımdır. Piyasa değeri olanın her ürünün, her zaman hasta yararına olduğu söylemek doğru olmayabilir. Hemşirelikte inovasyon çalışmalarında temel öncelik bakımın kalitesi ve hasta yararı olmalıdır.

Genel olarak değerlendirildiğinde hemşirelikte inovasyon multidisipliner bir alandır ve hemşireler olarak bu süreçlere artık daha fazla hazır olduğumuzu düşünmekteyim. Hemşirelik bakımda yoğun teknoloji kullanımı kaçınılmaz bir süreç olduğu için hemşireler de kendilerini yeni yüzyılın makroekonomik ve “kalite” konseptine adapte etme ihtiyacı içindedirler. Karşımızda oldukça iştahlı biyomedikal sanayi dururken ve sağlık alanı en karlı sektör olma özelliğini korumaya devam ederken, hemşirelerin sermayenin ilgisini çekmeleri gün be gün daha kolay olacaktır.

Teşekkür ederim.

- Bu güzel röportaj için ben tekrar teşekkür ederim.
 


RÖPORTAJ: Serhat GÜN

BİLGİLENDİRME: Yorum ve sorularınız sistem yöneticisi tarafından onayladıktan sonra yayınlanacaktır.

Daha yeni Daha eski

نموذج الاتصال